Hilal AKKAYA
ÇOMÜ-SBF Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Üçüncü Sınıf Öğrencisi
GİRİŞFinansal Krizler önceden bilinmeyen ya da öngörülemeyen bazı gelişmelerin makro düzeyde devlet; mikro düzeyde ise firmaları ciddi olarak etkileyecek sonuçlar çıkarması durumudur. Finansal krizler bir ülkenin büyüme, kişi başına düşen gayri safi milli hâsıla, işsizlik, yani kurulan şirket sayısı, kapanan şirket sayısı, borç gibi ekonomik değişkenlerini direkt olarak etkilemektedir. Ekonomik krizlerin kökeni 17.yy.’a kadar dayandığı bilinmektedir. Günümüzden farklı olarak bu krizler daha çok tarım temellidirler. Bu krizler üretim daralmalarından, kötü hava şartlarından ve ulaşımdan kaynaklanmakta, bu sektörde açlık ve kıtlık şeklinde ortaya çıkan sonuçlar oluşturmaktaydı. 19.yy.’a gelindiğinde dünya ekonomisinin küreselleşmesine paralel olarak krizler de kendine özgü nitelikler taşımaya başlamıştır. Küreselleşmenin bir sonucu olarak da bir ülkede yaşanan kriz diğer ülkeleri de etkilemekte domino taşı etkisi yaratmaya başlamaktadır. Türkiye ekonomisi de 1980 sonrası dönemde finansal ve ticari anlamda gerçekleştirdiği liberalizasyon süreci ile birlikte daha kırılgan bir yapıya kavuşmuş ve bu tarihten sonra finansal krizlerle daha sık aralıklarla karşı karşıya kalmaya başlamıştır. 2000 yıllının sonlarına doğru patlak veren ekonomik krizin ardından 2001 yılında gerçekleşen Türkiye’de Kara Çarşamba olarak bilinen kriz Türkiye’nin içinde bulunduğu en büyük kriz özelliği taşımıştır. Bu krizlerin ardından 2008, 2018-2021 krizleri dikkat çekmektedir. Krizler çıkış özelliklerine göre para krizleri, sistematik finansal krizler, bankacılık krizleri ve dış borç krizleri olarak alt başlıklarına ayrılmaktadırlar. Yine bu krizleri açıklamak adına yaklaşımlar söz konusudur. Bu yaklaşımlar, birinci nesil kriz modeller, ikinci nesil kriz modeller ve üçüncü nesil kriz modeller olarak literatürde yerlerini almışlardır.
ANAHTAR KAVRAMLAR VE YAPILAN ARAŞTIRMABu bölümde araştırmanın kavramları ve yöntemi sunulmuştur.
Araştırmada Kullanılan KavramlarGayri Safi Milli Hâsıla: Gayri safi millî hâsıla, bir ülke vatandaşlarının verilen bir yıl için ürettikleri toplam mal ve hizmetlerin, belli bir para birimi karşılığındaki değerinin toplamıdır.
Para Krizi: Sabit döviz kuru sisteminde piyasa katılımcılarının taleplerini aniden ulusal para cinsindeki aktiflerden yabacı para cinsindeki aktiflere kaydırmaları sonucu, Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin tükenmesi şeklinde ortaya çıkan krizdir.
Bankacılık Krizi: Bankacılık sisteminin normal kredi verme işlevlerini yerine getirememesi, tasarruf sahipleri ve yatırımcılar arasında aracı hizmeti verememesi olarak ifade edilebilir. Bankacılık krizinde bankacılık sektörünün büyük bir kısmı büyük yatırım kayıpları veya bankacılık paniklerinden sonra iflas eder. Sonuç olarak ödenmeyen/batık krediler keskin bir şekilde artar, bankacılık sistemindeki sermeyenin tümü veya büyük kısmı tükenir.
Dış Borç Krizi: Dış borçlarını düzenli olarak ödemekte olan bir ülkenin borcunun anapara ve faizlerini ödeyemeyeceğini ilan etmesi durumu olarak da ifade edilmektedir.
Sistematik Finansal Kriz: Sistematik finansal kriz, en genel ifade ile finansal sistemde ortaya çıkan ve finansal sistemin, varlık değerlemesi, kredi tahsisi ve ödemeler gibi işlevlerini kesintiye uğratan ya da bozan bir şok biçiminde tanımlanmaktadır.
2.2 Araştırmanın Yöntemi
Araştırmanın amacı; Türkiye Cumhuriyetinde 2000’li yıllarda gerçekleşen ekonomik krizler hakkında bilgi sahibi olmak.
Araştırmada durum tespiti yapmada ve nedensellik aramada niceliksel yöntemden yararlanılmıştır.
Araştırma yöntemi olarak; araştırma konusuyla ilgili bilgileri bir araya getirerek, anlaşılır biçimde düzenleyerek ve sunarak, bu düzenlemeden okuyanlar için anlam bütünlüğü sağlayacak duruma getirilmiştir. Geçmişte olmuş ve bitmiş olayları vb. durumları, günümüze ulaşmış belgelerden, kanıtlardan yararlanarak ortaya koyan Tarihsel Araştırma Yöntemi (TAY), Gerçeklerin temellerini araştıran, bilgi odaklı olan Temel Araştırma Yöntemi kullanılmıştır. Araştırma niteliksel bir araştırmadır.
Araştırma tekniği olarak; alan yazın (literatür) tarama kullanılmıştır. Toplanan veriler kategorilendirilerek içerik analizi yapılmıştır.
BULGULAR VE TARTIŞMATürkiye’de 1990’lardan sonra yaşanan krizler dışa açık bir ekonomide yaşanan krizlerdir. Sermaye hareketleri serbesttir ve kısa vadeli yabancı sermaye finansmanına dayanan yüksek faiz-düşük kur politikası uygulanmıştır. Büyüme dönemleri kısa vadeli sermaye girişleri ile desteklenmiştir. 1990’lar itibari ile 1946 krizi, 1958 krizi, Petrol krizleri (1974 ve 1980), 1982 Bankerler Krizi, 1990 Körfez Krizi, Nisan 1994 krizleri gibi krizler süregelmiştir. Bu yazımızda Türkiye’de 2000’li yıllarda gerçekleşen ekonomik krizler ve özelliklerinden bahsedeceğiz. Kasım 2000 yılında patlak veren ve ardından Şubat 2001 yılında ‘Kara Çarşamba’ olarak anılan ekonomik krizlerden başlayacağız. Bu iki krizi tetikleyen iç ve dış etkiler şöyle sıralanabilir. Dışsal nedenler olarak Asya ve Rusya krizlerinden bahsederken içsel nedenler olarak da IMF ile yapışan 3 yıllık Enflasyon düşürme planının etkileri, dönemdeki siyasi iktidarsızlıklar, 1999 seçimlerinin arkasından kurulan üçlü koalisyon hükümeti, Enflasyonu Düşürme Programının yasal ve uygulamaya dönük işleyişi sürecinde itiraz ve engellemelerle karşılaşmıştır. Bunların sonucu olarak da bankacılık kesiminin krize olumsuz etkisi ve sermaye kaçışlarının Kasım 2000 krizini tetiklemesi sonucu doğmuştur. Kasım ayının ikinci yarısında kısa vadeli faizlerin artmasıyla birlikte, tahvil-bono ve hisse senedi fiyatlarında da ani bir düşüş gözlenmiştir. Yabancı sermayenin ani bir şekilde ülkeyi terk etmesiyle birlikte, Merkez Bankası altı milyar dolar civarında döviz talebini karşılamak zorunda kalmıştır. IMF’den alınan 7,5 milyar dolarlık Ek Rezerv kolaylığı ile atlatılan kriz, yeni bir krize de zemin hazırlamıştı. Buna ek olarak bankacılık sektörünün varlıkları büyük kayıplara uğramış ve reel sektörde finansman ve geri ödeme konusunda sıkıntıya girmiştir. 21 Şubat 2001’de %6200’e kadar çıkan ve düşürülemeyeceği anlaşılan faiz oranlarıyla birlikte, 21 Şubat gecesi kur dalgalanmaya bırakılmıştır. Enflasyonu Düşürme Programı böylece yürürlükten kaldırılmıştır. Bu tarihten itibaren, dalgalı kur rejimi uygulamasına geçilmiş ve para politikası olarak enflasyon hedeflenmiştir. Dalgalı kur rejimi ile ekonomik istikrarın güvence altına alınması ve iç-dış şoklara karşı duyarlığın azalması hedeflenmiştir. Dalgalı kur rejiminin uygulanmasının başlaması ile birlikte ödemeler sistemi yeniden hareketlenmeye ve faizler de düşmeye başladı. Enflasyonu düşürmek ve istikrarı sağlamak amacıyla 14 Nisan 2001 tarihinde Devlet Bakanı Kemal Derviş tarafından açıklanan ‘’Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’’ adlı yeni bir program hazırlandı. IMF İcra Direktörleri Kurulu ile 15 Mayıs 2001’de üç-yıllık bir 18. Stand-by Anlaşması yapıldı. 2008 de gerçekleşen kriz ise ‘Küresel Kriz’ özelliği taşımaktaydı.Amerika’da başlayan ve Avrupa ülkelerine kadar gelen bu krizden Türkiye’de etkilenmiştir. Avrupa ile Türkiye arasında ticari ilişkiler kriz kaynaklı azalmış Türkiye’nin cari açığı artmış, makroekonomik veriler kötüleşmiş, eksi büyüme oranı artan işsizlik ve yoksullukla beraber Türkiye’de küresel krizden nasibini almıştır. Bu etki Avrupa ülkeleri kadar derin hissedilmemiştir. Alınan önemler uygulanan sosyo-ekonomik paketler kamu maliye sisteminin sağlam olması siyasi ve ekonomik istikrardan taviz verilmemesi etkili olmuştur. 2018-2021 döviz ve borç krizi ise şuanda’ da içinde bulunduğumuz dönemi kapsamaktadır. Türk lirasının değer kaybı, yüksek enflasyon, artan borç ve karşılık gelen kredi temerrütleriyle karakterize olup krizin genel olarak, Türkiye ekonomisindeki yüksek cari açık ve yabancı para borcundan kaynaklandığı düşünülmektedir. TL’nin değer kaybına bunun paralelinde krize yol açan unsurlar olarak da Suriye’deki iç savaş dolayısıyla ülkemize gelen mültecilerin ekonomiye negatif etkileri, ABD-Türkiye İlişkilerini zora sokan S-400 krizi, TCMB faiz kararlarının yabancı yatırımcının beklediği yönde olmaması, dış siyasetteki tansiyon artışı ve COVID-19 virüsünün ülke ekonomileri üzerindeki etkisinin Türkiye Cumhuriyeti üzerinde de hissedilmesi 2018-2021 krizlerini açıklar niteliktedir.
SONUÇ VE ÖNERİLEREkonomik krizler, en büyük ekonomik birimden en küçük ekonomik birime kadar ülkelerin iç ve dış borçlarının arttığı, işsizliğin arttığı, üretimin ve fiyatların istikrarsızlaştığı dönem olarak nitelendirilmektedirler. Bu dönemi aşmak ya da gerçekleşmeden önüne geçmek için politikalar üretilmeli, kriz planları hazırlanmalıdır. Krizler meydana gelmeden hazırlıklı olunmalı ki ülke en az hasar ile durumu atlatabilmelidir. Kriz yönetim ve planların ülkelerin sosyo-ekonomik durumu, işsizlik grafiği, ülke insanının olaylara bakış açıları ve eğitim durumlarına kadar detayları düşünülmeli, ülkelere özel ve ülkelerin ihtiyaçlarına göre üretilmelidir. Bunun yanı sıra teknoloji ve ar-ge çalışmaları aktif olarak kullanılmalı, çağa ayak uydurulmalıdır.
BORSA İSTANBUL, “Veriler”, //borsaistanbul.com/veriler, Erişim Tarihi (23.08.2013)
Ekonomik kriz Öncesi Erken Uyarı Sistemleri, Ed. Halil Seyidoğlu ve Rıfat Yılmaz, İstanbul, Arıkan Basım Yayım Dağıtım,
DOĞANLAR, M. (2006). “Türkiye Ekonomi’sinde 1994 Krizi İçin Öncü Göstergeler Denemesi”, Ekonomik kriz Öncesi Erken Uyarı Sistemleri, Ed. Halil Seyidoğlu ve Rıfat Yılmaz, İstanbul, Arıkan Basım Yayım Dağıtım,
KARABULUT, G. (2002). Gelişmekte Olan Ülkelerde Finansal Krizlerin Nedenleri, İstanbul, Der Yayınları
TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU (TÜİK) (2012). İstatistik Göstergeler 1923–2011, Türkiye İstatistik Kurumu Matbaası, Ankara.
UYGUR, E. (2001). “Krizden Krize Türkiye: 2000 Kasım ve 2001 Şubat Krizleri”, Türkiye Ekonomi Kurumu, Tartışma Metni, No.2001/1, 1–41
[12] Turgut, A. (2007), Türleri, Nedenleri ve Göstergeleriyle Finansal Krizler TÜHİS İş Hukuku ve İktisat Dergisi Cilt 20 Sayı 4-5 Kasım 2006 / Şubat 2007 Krizleri.