İngilizlerin uzun yıllar süren dünya hâkimiyetinin temelleri birden olmamıştır. Ülkede kişi ve kurumlar arasında köklü değişimler olmuş, bu değişim onları yeniden yapılandırmış ve güçlendirmiştir.

     On yedinci yüzyılda modern İngiliz toplumu ve modern bir devlet şekillenmeye başlamış ve İngiltere'nin dünyadaki pozisyonu dönüşmüştür. Parlamento-meclis kültürü krallık idaresine rağmen ve etkili ve sağlam bir şekilde varlığını sürdürüyordu.  

     “İngilizlerin beslenmesi, sığırı canlı tutmayı başarması ve dolayısıyla kışın taze et yenmesini mümkün kılan kök bitkilerin devreye girmesi sağlanmıştı.  Yüzyılın ilk yarısında veba sık görülmüş, sonunda ortadan kalkmıştı. Yemek kültürünün modern düzeni oluşmuştu. Ceket, yelek, pantolon şeklindeki modern erkek giyimi de bu yüzyılın ürünüydü.  Giysiler için pamuklu, keten ve ipek devreye girdi; deri gündemden kalktı. Yüzyılın sonuna gelindiğinde masalarda kalay alaşımlı ve ağaçtan malzemenin yerini seramik ve cam aldı; pek çok aile bıçak, çatal, ayna ve cep mendili kullanmaya başladı; Bazı kimseler tarafından sıcak ve soğuk suyu olan bir banyo kullanmaya başladı

      Ülkede, siyasette, inançta, tarımda, ticarette birçok tezatlar ve zorlamalar, olumsuzluklar yaşansa da:  Dönemin sonunda iktisat politikası Parlamento tarafından şekillendiriliyor ve pek çok alanda düzenlemenin yerinin kişinin temel birim olduğu, kişi ve kurumların her türlü müdahaleden uzak ve özgürce karar verebilecekleri üzerine kurulmaktaydı. Bu durum İngiltere Merkez Bankası, Ulusal Borçlar İdaresi ve diğer modem finansal kurumların ortaya çıkmasını mümkün kıldı. 18. yüzyılın başına gelindiğinde Bakanlar bir Parlamento çoğunluğuna dayanmadan hükümet edemiyorlardı. Devlet tarafından desteklenen ve her türlü ayrıcalık sağlanan, birçok tüccar tarafından ortaklaşa oluşturulan,  Doğu Hindistan Şirketi 1601’de kurulmuştu; bir yüzyıl sonra ülkedeki en güçlü şirketi olmuştu. Dönemimizin başında insanlar zamanın alt üstlüğünün kanıtı olarak kimi ticaret yapanların, soylular kadar zengin olması isteniyor ve imkân sağlıyorlardı.

      Adalete özen gösteriliyor ve yargıçlara karışılmıyor, öyle istenildiği gibi görevden alınamıyordu. İnançlar ve kiliseye itaat için insanlara zulmedilmiyor ve zorlanmıyordu. 1704 yılına gelindiğinde siyaset; yarar, tecrübe ve aklıselim terimleriyle tartışılan ve artık Tanrısal Haklar, metinler ve antika araştırmalara bağlı olmayan akli-ussal bir inceleme alanı haline gelmişti. Bilim ön plana çıkmıştı. Periler, cadılar, astroloji ve simya artık eğitimli insanlar tarafından ciddiye alınmıyordu. Newton'un muazzam yasaları, Tanrı'nın ve Şeytan'ın sürekli müdahale ettiği dünyanın, evrenin merkezi olduğu geleneksel düşüncesini saçma hale getirmişti.  Hem toplum hem de evren birbiriyle yarışan atomlardan oluşmuş görünüyordu.*(C. Hill)

   Yönetimler, siyasal bakış açıları ne olursa olsun, dış politikalarında ticarete ve kolonilerin gelişmesine çok daha fazla çaba ve dikkat gösterdiler"

    Sanat, edebiyat ve kültürde bu gelişmelerden nasibini alıyor, şairler yeni denemeler yapıyor, yeni ve kalıcı romanlar yayınlanıyordu. Aristokrat- aklı başında aileler hem sazlı hem sözlü müzikle uğraşıyor, evlerde villalarda oda müziği, kamuda operalar yapılıyor, resim ve mimaride kıymetli eserler ortaya çıkıyordu.”  *(C.Hill)

     Gerçi bu esaslar olumlu ise de her şey güllük gülistanlık değildi: Arazileri eşkıya ve insanlardan korumak için yapılan çitlemeler yapılıyor, yoksulluk almış başını gidiyor, serserilik yasaları çıkarılıyor, tekeller, kıtlık, sefalet, rüşvet, salgın hastalık ve ani ölümler, ağır vergiler, haksızlık ve zulümler çok sık görülüyor, bunlar için mücadele ediliyordu.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.