Kibir, kendini herkesten üstün tutma ve büyüklenmedir. Kibirli kimseler hiç bir kimseyi beğenmezler, hiç bir fikri ve eleştiriyi kabul etmezler, kendilerini dev aynasında görürler. Aslında kibir, içindeki aşağılık kompleksinin dışa vurmuş halidir. Boş başak esen rüzgarın önünde sağa sola sallanır ama dolu başak daima başını öne eğer. Kibir, İslamiyet'te men edilmiştir. İsra Süresi 37. Ayet'de " Yeryüzünde böbürlenerek yürümeyiniz" buyuruyor.
Osmanlı Sarayında 500 sene devam eden çok güzel bir gelenek vardı, Padişah her sabah Harem dairesinden Selamlık dairesine giderken saray görevlileri iki sıra halinde hep bir ağızdan bağırmaya başlarlar: " Saltanatına mağrur olma padişahım senden büyük Allah var." Bunun amacı, padişaha bir kul olduğunu bildirmektir. Keşke bu güzel gelenek Cumhuriyet döneminde de devam etse idi.
Gazi Eğitim Enstitüsü'nün efsane kimya öğretmeni Ömer BAYIN Bey, son sınıf öğrencilerine şu sözü söyler: " Harp Okulunu yeni bitiren Teğmen, kendisini Orgeneral zanneder, Orgeneraller de kendisini Üsteğmen zannedermiş." Bunun anlamı şöyledir; insanların makamı, rütbesi, unvanı, bilgisi, kültürü ve tecrübesi artınca gönlü alçalır. Rahmetli Sakıp SABANCI bir söyleşide şunu söylemişti: " kibir, ahmaklık ve eşekliktir." Bursa Erkek Lisesinin efsane Felsefe öğretmeni şair Namdar Rahmi KARATAY ise bir şiirinde söyle yazıyor: " Eşeğe gem vurmayın kendisini küheylan sanır."
1973 yılında Ankara Kavaklıdere semtindeki evinde ziyaret ettiğim Bayrak şairimiz rahmet hocam Arif Nihat ASYA Bey'e " Hocam siz 1904 doğumlusunuz, Tarsus Lisesinde bizlere dört ayrı yabancı dilde ders anlatan Edebiyat öğretmenim olan rahmetli M. Şevket KUTKAN Bey ise Medine- 1911 doğumludur, siz yaş olarak büyüksünüz ama ilim olarak hanginiz büyüksünüz?" diye sorunca Arif Nihat ASYA Hocam: " M. Şevket KUTKAN Bey, bir okyanustur ben o okyanusta bir damla su bile değilim." İşte gerçek insanlık ve alçakgönüllülük budur.
1979-1980 yıllarında 61. Tümen Komutanlığı karargahında uzun dönem Asteğmen olarak Personel Müdürlüğü şubesinde askerlik yaparken Tümen Komutanımız Tümgeneral Mustafa ODAMAN Paşa'mıza selam verirken, Komutanımız selamımızı almak için ayağa kalkar ve esas duruşta selamımızı alırdı. İşte büyüklük budur, 1986 yılı yaz tatilinde Ankara'da T.B.M.M.'ne milletvekili arkadaşlarımı ziyarete gitmiştim, Halkla İlişkiler Binasına girerken tam kapıda Ankara Milletvekili- Dış İşleri Bakanı rahmetli Prof. Dr. Ali BOZER Beyefendi ile karşılaşınca kapıyı bir elimle tutarak geri çekildim, ceketimin düğmesini ilikledim, kendilerini kapıdan geçmesi için buyur edince: " Rica ederim, siz içeri bir adım atmışsınız, lütfen siz buyurun." deyince ben de: " Siz bizim büyüğümüzsünüz, buyurun efendim." deyince sayın Bakanımız bana bakarak: " Büyük Allah'tır." dedi, teşekkür etti ve koridorda yürümeye devam etti.
Sonra düşündüm ki Sayın Bakan Bey kim, ben kimim? Asalet, aileden ve soydan gelir, Bozer ailesi asil bir ailedir, ağabeyi de Yüksel BOZER Bey, Hacettepe Üniversite rektörü idi. Küçük ve basit kişiliksiz kişilerde kibir olur. Kenarın dilberi sazende olur ama nazende olamaz. Asaletin diploma, servet, şöhret ve makam ile ilgisi yoktur. Neyzen Tevfik'in deyişiyle benim sözüm numarasız gözlük gibidir, böyle kibirli kişilere tam uyar.