Dünyanın neresinde olursanız olun eğer kadınsanız ve güçsüzseniz her zaman şiddete uğramaya, ezilmeye ve yok sayılmaya mahkum edilirsiniz…

Anaerkil dönemlerin gücünü yitiren kadın ataerkil yapıda erkeğine hizmet etmeyi ve onu mutlu kılmayı kendisine bir vazife olarak görmeye başlamıştır. Bu süreçte dışarıda gücü ile kendi varlığını devam ettiren erkek içeride kendi dünyasını kuran ve devam ettiren kadın üzerinde de güç kaynağı olmaya başlamıştır. Öyle bir an gelmiştir ki ele geçirdiği bu iktidarı kaybetmemek için karşı saldırıya geçmiş onu yok saymış ve baskı kurarak sindirmeye çalışmıştır. Tarihin hangi sayfasını açarsanız açın ortada bir kadın erkek ilişkisi varsa mutlaka güç olan erkeğin kadın üzerindeki baskısını görürsünüz. Kadına şiddetin tarihçesine bakmak için çok eskilere gitmeye gerek yok. Her an bir şiddet haberi ve eylemi ile karşı karşıyayız zaten. Şiddet gören kadın sayısı binlerce… İnternet deryasında biraz araştırma yapayım dedim işte kısaca kadına şiddet ve dünya:

Avustralya, 2003 yılından beri kadına şiddette %300 büyüme oldu. 6 milyon nüfuslu Nikaragua’da 2011 yılında 37.000 kadına cinsel tacize uğrayıp ve şiddet gördü (kayıt altına alınan).

Türkiye’de son 10 ayda 20 sığınma evi açılmış ve bu sığınma evlerinin kapasitesi 1800 kişi oldu. Almanya, Fransa, İngiltere ve Amerika gibi kendisini ileri gören ülkelerde şiddet bir hayli fazla...

Şiddetin özü; erkeğin hayata duyduğu öfke ile başlıyor. Buna ilk bilinen şiddet eylemlerini dikkate alarak yola çıkmak sorunu daha net ve anlaşılır yapabilir. Dışarıda güç ve egemen olan erkeğin bu gücünü evde de kullanması normal bir davranış haline geliyor. Eğitimli ya da eğitimsiz olması fark etmiyor sadece erkek olması ona bu hakkı veriyor. Çok basit bir dille anlatmak gerekirse çocukluğunda bile erkekler şiddete daha meyilliler. DNA’lardan ve genlerden geçen bu şiddet unsuru bilince öyle yoğun kazınmış ki kutsal kitaplarda bile kendisine yer edinir olmuş. Bunu en net ortaya koyan ise Nisa süresi 34. ayettir: “Erkekler, kadın üzerine idareci ve hakimdirler. Çünkü Allah birini (cihad, imamet, miras gibi işlerde) diğerinden üstün yaratmıştır. Bir de erkekler mallarından (aile fertlerine) harcamaktadırlar. İyi kadınlar, itaatkar olanlar ve Allah’ın korunmasını emrettiği şeyleri kocalarının bulunmadığı zamanlarda da koruyanlardır. Fenalık ve geçimsizliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince: Önce kendilerine öğüt verin, yataklarından ayrılın. Bunlar da fayda vermezse dövün. Eğer size itaat ederlerse kendilerini incitmeye başka bir bahane aramayın. Çünkü Allah çok yücedir, çok büyüktür.”

Eh durum böyle olunca memleketimin kadın haklarının istatistiklere yansıyan tarafı da aşağıdaki gibi olmakta… Türkiye Nüfus Sağlık Araştırması (TNSA)’a göre; çalışmaya katılan kadınların %39’unun:

Kadının yemeği yakması… Kocasına karşılık vermesi… Parayı lüzumsuz yere harcaması… Çocuklarının bakımın ihmal etmesi… Cinsel ilişkiye girmeyi reddetmesi…

Bu gibi durumlardan en az birinin gerçekleşmesinin, kocanın karısını dövmesi için haklı gerekçe oluşturacağını belirtmişlerdir. Doğu’da bu oranın %49, Güneydoğuda da %50’nin üzerinde olduğu saptanmıştır. Şiddete maruz kalan kadınların %78’i bu durum karşısında hiç bir şey yapmayıp, sabrettiklerini belirtmişlerdir.

Ve 25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü… 25 Kasım’ı uluslararası mücadele gününe çeviren olay ise 1960 yılında Dominik Cumhuriyetin’de meydana gelmiş. Olayın hikayesi ise şöyle: Yıl 1960, yer Dominik Cumhuriyeti. 1930’da ülke yönetimini ele geçiren Rafael Trujillo diktatörlük yönetimini sürdürüyordu. Dominik Cumhuriyeti’nin Cibas bölgesinde dünyaya gelen ve Mirabal Kardeşler olarak tanınan üç kızkardeş Patria, Minerva ve Maria Teresa, eşleriyle birlikte Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele veriyordu. Patria 1960 yılının Haziran ayında Clandestine Hareketini kurdu ve diğer kız kardeşler de bu harekete katıldı. Sembol haline geldikleri diktatörlük karşıtı mücadelelerinin çeşitli zamanlarında ağır baskılara maruz kaldılar ve hapis cezalarına çarptırıldılar. 1960 yılının Kasım ayı başlarında Trujillo ülkede iki tehlikenin varlığından söz etti: Kilise ve Mirabal Kardeşler!

Tarih 25 Kasım 1960’dı. Üç kızkardeş tecavüz edilip öldürüldüler. “Araba kazasında” öldükleri duyuruldu. Mirabal kardeşlerin öldürülmesinden bir yıl sonra Trujillo karşıtı hareket, diktatörlüğün sona ermesini sağladı.

Mirabal kız kardeşlerin anısı, özgürlük ve insan hakları için verdikleri mücadele, dünyada ve Türkiye’de insan hakları savunucuları ve kadın hareketleri için bir sembol haline geldi. 1999 yılında Birleşmiş Milletler, 25 Kasım’ın “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması için Uluslararası Mücadele Günü” olarak benimsenmesini karar altına aldı.(İnsan Hakları Derneği)

Evet, konumuz kadına şiddet fakat işin aslına bakarsanız araştırdıkça bir çıkmazda olduğumuzu fark ettim. Sadece görünür şiddetin haricinde yaşanan o kadar çok adaletsiz davranış var ki hangi birini yazacağımı şaşırdım. En çok ilgimi çekenler:

Evden çıkarken kocamdan izin almam gerekiyor yoksa; döver. Çocuklar hasta olduklarında sen onlara bakmıyor musun; döver. Çocuk oyun oynarken düşüp bir yerini yaraladığında çocuğuna sahip çık; döver. Akşam yemek bulamayınca; döver. Eve para getiremeyince; döver. Eve sarhoş gelince; döver. Kendisi başka kadınlarla birlikte olup eve gelince; döver. Cebinde parası olmayınca; döver.

Sevmeyince; döver. Cinselliği istemeyince; döver. Yemek tuzlu olunca; döver. Elektrik parası fazla gelince; döver Sağa baktın, sola baktın; döver. İstediğini yapmayınca; döver.

25 Kasım Kadına Şiddet ve Mücadele Günü! Liste o kadar uzun ve saçma ki bunu yapanın insan olduğundan gerçek anlamda şüphe duyuyorum. Birde bu dövmenin şiddetli var ki onu nasıl tarif ederim bilmiyorum. Onlarca makale ve araştırma yazısı okudum, ölüme varan şiddet uygulanıyor. En çok can acıtanları, çocukların gözü önünde atılan dayaktan dolayı kadının çektiği acı. Bunu nasıl tarif ederim ve anlatırım bilemedim. Yediği dayağın bıraktığı izden çok çocuğunun içindeki acıyla yanıyor kadın ve onun için gözyaşı döküyor. Gözündeki morluk, çekilen saçları, yerde tekmelenmesi, kafasında kırılan eşyalar, yüzüne inen yumruklar yetmiyormuşçasına yaşadığı işkencenin en büyüğü bunları çocuğunun gözü önünde olması. Peki bunu yapan kişiliksiz hangi tanıma giriyor. Yani nasıl anlatılabilir ki bu şiddeti uygulayanın ruh hali ve kimliği. Bir tane değil ki çözüm bulasın büyük bir çoğunluğu böyle bunların.

Araştırmalarda özellikle kadına şiddetin baskın olduğu zamanlar ‘din’ ön plana çıkıyor. Yerleşik gelen tüm dinlerin içinde bu baskıyı ve kadın erkek eşitsizliğini ve dayağı meşru kılan yazılar var. Kabile yaşamı süren topluluklarda kadına yönelik şiddet olmadığı gibi kadın bulunan obada yönetici güçtür ve kutsal bir varlıktır. Orta Asya Türkleri’nden, Afrika’nın derinliklerindeki kabilelere, Aborjinler’den, Amerika’daki yerli halklara kadar tüm yaşam modellerini incelediğimde ortay böyle bir sonuç çıktı. Dinler, kadını erkeği cennetten çıkartan ve şeytan ile işbirliğine giden bir varlık olarak tanımlar ve erkekler bunun diyetini de kendi Havva’sından yani eşinden, sevgilisinden çıkartır. Bu çektiğim çilenin nedeni sensin diyerek. Bu komik ama gerçek bir tespittir. Bilinçaltında sürekli olarak kadına şiddet ve cezalandırma isteği vardır. Bunu da kendisine hak görmektedir.

25 Kasım’da belki de sloganlar şu şekilde değişmeli:

“Erkek sevgiyi ve şefkati öğrenmeli!” “Erkek dediğin merhametli olmalı!”

“Ey Erkek, Sevgi en büyük erdemdir, hayatı mutlu kılmayı öğren.” “Sen bir Aslan değilsin, aslanlar sevgi ve asalet taşır. Sevmeyi bil.”

“Hayat, sadece sana değil bütün toplumlara yük bu yüzden yükünün acısını benden değil birlikte bu yaşamdan çıkartalım.”

Sanırım adına demokrasi, sosyalizm, şeriat, krallık, diktatörlük her dersek diyelim önce bu rejimleri oluşturan sistemlerin içini de temizlememiz gerekir. Eğitim sistemlerini baştan aşağı değiştirmek ve tarih kitaplarında savaşları, kaç kişiyi öldürdüğümüzü, kaç ülkeyi işgal ettiğimizi değil, tarihimizde kaç güzel iş yaptığımızı, hangi sanatsal ve bilimsel gelişmeleri gösterdiğimizi, tarihin sayfalarına kaç sanatçı kattığımızı ve onların yaşamlarını öğretelim. Erkeklere savaşmayı değil sevgiyi, sanatı, aşkı ve dokunmanın salt güzelliğini gösterelim.

Dünya üzerinde şiddeti yok etmenin yolu ‘Şiddete Hayır’ değil; ‘Sevgiye Ve Eşitliğe Evet’ diyerek elde edilir. Şiddete hayır demek; şiddet var herkes yapıyor bende yapabilirim demektir. Olmasını istediğiniz şey ile yola çıkın. ‘Sevgiye Evet’… 25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü değil “25 Kasım Kadın Gerçekliği İle Hayata Bakmanın ve Farkındalığın Günü” olmalı. Mücadele varsa savaş ve şiddet devam eder. Siz mücadele ettikçe direnç ve şiddet buna paralel olarak gelişim gösterir. Sevgi ile yoğrulmuş eşit ve paylaşımcı bir dünya için… ( ALINTI)

SEVGİ VE SAYGILARIMLA…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.