Dünya kurulduğundan itibaren insanlar nasıl konuşarak anlaşmışlarsa, bu iletişimi daha ince ve estetik hale getiren ise konuşmanın incelmiş ve kuvvetlenmiş şekli musikidir. Bu hem yüksek muhitlerde icra edildiği gibi halk muhitlerin de de işlenmiş ve kıymetli eserler ortaya çıkmıştır.
İnsanları sarıp sarmalayan bu zengin eserlerin bazıları günümüze ulaşmış bazıları ulaşmamıştır. Tekbiri besteleyen büyük Itri için Yahya Kemal şöyle yazmıştır:
Büyük Itri’ye eskiler derler
Bizim öz musıkimizin piri
O şafak vaktini cihangiri
Söylemiş saltanatlı tekbiri
Musıkisinde bir taraftan din
Bir taraftan bütün hayat akmış
Hüznümüz şevkimiz, zaferlerimiz
Bize benzer o kâinat akmış
Kıskanıp kaza ve kader
Binden ziyade bestesini
Bize miras kaldı yirmi eser
Belki hala o besteler çalınır
Gemiler geçmeyen bir ummanda
“Müzik, saz dinlemek, eski zamanın kabuğundan soyulmuş meyvasını yemek gibi, kokusunu lezzetini tatmak ve bu zamanı tekrar yaşarcasına hatırlamaktır. Zaten hatırlamak her zaman biraz tekrar yaşamak değil midir? Musıki milli şuurun en aşikâr en bilinen sırlarından biri sayılmalıdır. Sazda esasın hüzün olduğu kabul edilmiş gibidir. Sazın söyleyiş ve anlatışları hüzünlü kelimelerdir. Bununla birlikte saza gamlı sıfatının verilmesi hiç doğru olmaz. Musıki her zaman gönüllerin hüzünleriyle zevklerinin birleştiği sınırda çağlayan seslerdir.”*(A.Ş.Hisar)
O, yalnızca hatırlamak ve zevk almak değil aynı zamanda ümitlenmektir
Tarih boyunca birliktelikler yaşamış orda görüşmüş birbirlerini anlamış, sevmiş, kederlenmişlerdir. Anneler yavrularına nağmeli ninni söylemişlerdir.
Alçak ceviz dalları (Türkmenim aman)
Sıva da beyaz kolları (bi danem)
Gece gelme gündüz gel
Kol bekliyor yolları (bi danem)
Haydindi hopla gel
Şalvarı topla da gel
A benim kınalı da kekliğim (bi danem)
Halkın içinden gelen türküler, yakılmalarını etkileyen hadiselere göre ortaya çıkar. Büyük bir aşk hadisesi halkı ilgilendirir. Ferdi, kişisel hadiseler halkı ilgilendirmez. Toplum hadiseleri halkı ilgilendirir. Büyük yangınlar, büyük aşk hikâyeleri, genç ölümler, mesela asker ocağında üç dört senesi geçmiş terhis olup hevesle köyüne giderken nehirden geçememiş boğulmuş. İşte bu olaylardan etkilenir üzüntüsünü dile getirir. Anadolu’nun her tarafında seymenlik denilen müessese vardı. Askeri teşkilatın bir kolu olan Sekbanlar, halkın diline geçerken seymen olmuş ve aynı zamanda mahallileşmiş, folklorik bir hüviyet kazanmıştır. Efe yaren topluluklarında, eli saz tutan dili kaynak çalan yerli efeler, buralarda musıki toplantıları, sohbetleri bu toplantılarda en başta gelen mahalli âşıklardı. Her mahalli halk türküsü ve oyunları muhakkak efe ve yaren derneklerinden ve âşıklar meclislerden çıkmıştır. Klasik sanat müziğinde ise ağırlık duygu hâkimiyetidir. Müzikte duygu zenginliği ve yürek bütünlüğü lazımdır. (S.Y. Ataman)
Bizce onun bir inceliği, tavrı ve hoşluğu olmalıdır.
İşte bazılarının küçük dünyalarında iteledikleri musıki, ruhu teskin etmiş, rahatlatmış, insanları birbirine daha çok sevdirmiştir.