Mesir kelimesi, seyir eylemek, gezmek mânâsına gelir. Bu gezinti yerlerine de, mesîre yeri denmektedir. Mesîre yerlerinde gezinebilmek için de, mâmur bir ortam, belli bir refah seviyesi ve gönül dinginliği de gerekir. Yoksa kadın şâirlerimizden Leylâ Hanım’ın dediği gibi:
Neyleyim seyri mesîri, dil esîri gam iken
Manisamızın adı ile birlikte anılan “Mesir” ise; mâlum olduğu üzere, cihan hükümdârı Kānûnî Sultan Süleyman’ın annesi, Yavuz u Kahhar Selimi-i evvelin zevcesi, Hafsa Sultan’ın dûçar olduğu hastalığına, yaptığı “kırk bir çeşit baharat karışımı mâcun” ile şifâ veren zamânın velîsi Merkez Müslihiddin Efendi’nin himmetli eseridir.
Hafsa Sultan şifâ bulduğu bu mâcunu, bânisi olduğundan, kendi adını taşıyan Câmi’nin kubbelerinden halka saçılmasını emir buyurması ile neredeyse beşyüzüncü kere tekrarlanacak olan bu geleneğin, bir şenlik veya kelimenin tam anlamıyla mesir havasına bürünmesi, Manisamızın mesîre yerleri ile donanması, hiç şüphe yok ki, şehrimizin kültür ve refah seviyesinin yüksekliğinden kaynaklanmıştır. Yine bu geleneğin beş asırdır devam etmesi ise şehir halkının vefâkârlığının ve kadirşinaslığının bir kent üzerinde tezâhür etmiş en güzel örneğidir.
Manisa’da ‘mesir’ adı verilen bu mâcun karışımının, bahar mevsiminin müjdecisi olan nevruzda, yâni tabiatın yeniden canlandığı günlerde, kırk bir çeşitten oluşan baharat terkibiyle, insanların kıştan çıkmış vücutlarındaki eksik mineralleri tamamladığından da şüphe yoktur. Ayrıca, Mesir içinde bulunan bâzı baharatların kokularının yılan-çıyan gibi zararlı mahlûkat tarafından sevilmediği ve bu kokunun bulunduğu yerlere bu haşarâtın yaklaşmadığı Manisa ahâlisi tarafından gāyet iyi bilmektedir.
Mesir bir târih veresesi olmasının yanında sosyolojik ve ekonomik tarafları olan bir olgudur. Bahar neşesi içersinde il ve bölge turizmini tetikleyen, uzak–yakın akrabâların ziyâretine sebep olan, böylece ticâreti canlandıran Mesir haftası; en başta Manisa esnafının da beklediği günlerdendir. Esnaf ve zanaatkârın bir yıllık stokunun bugünlerde tükendiği bilinen bir vakadır. Bu yüzden bugünlerde de Mesirin Manisa Çarşısı ve esnafından kopuk olmaması, kutlama ve diğer etkinliklerin çarşının orta yerinde organize edilmesi gerekir. Günden güne âtıl hâle gelmekte olan, Manisa Çarşısı ve esnafının da bu kabil desteğe ne kadar ihtiyâcı olduğunu ifâde etmeye gerek bile yoktur.
Çocukluğumuzda eski garaj bir haftalığına boşaltılır ve yerine mesir sergileri açılırdı. Bu sergiler zamânın bayram yerleri gibi neşe ve coşku kaynağı idi. Eski garajın çevresi ise çarşının orta göbeğiydi. Bugün de çarşıda esnafın istifade edecek organizasyonlar tertiplenmeli, mesir haftasında çarşı sokaklarında esnaf serbestçe bayram tezgâhları kurabilmelidir.
Bir de Mesir günü Çay başına gezintiye çıkmak, Top kale altlarında piknik yapmak, Manisa Dağı eteklerinden Manisa’yı ve mesir saçım merâsimini seyretmek, bir başka gelenektir. Bu yüzden Çaybaşı ve Dağ eteklerini, mesir aktivitelerinin gerçekleştirildiği alanlar arasında düzenlemek gerekir.
Manisalı dostlarımız mesir hakkında makāleler yazıyorlar. Manisa’da Tezcan Karadanışman gibi, vaktiyle Mesir Derneği kuruculuğu ve başkanlığı da yapmış ve elli yılı aşkın süredir bu işlerle hizmet için uğraşan bir Manisa âşığının büyük hizmetleri geçmiştir. Son zamnalrda Derneğin faaliyetleri ticari olarak devam etmekte olup, maalesef onun Manisa adına yaptığı kültürel faaliyetler devam etmemektedir.
Bu sene mesir faaliyetleri yine yapılamamıştır. Mesir haftasını kültürel aktiviteler ile zenginleştirmek, mahalli heyecanımızı kamçılayacak geleneksel sergi, yarışma ve sanat gösterileri ile donatmak, Manisamıza katkı sağlayacaktır. Bütünleşen dünyâmızda yerel geleneğimizin ülke ve dünya çapında tanıtılmasının da faydalı olduğu muhakkaktır. Bu sebeple Manisa’yı aşan tanıtım faâliyetlerini desteklemeliyiz. Ancak Manisa Mesirinin gösteriş veya gösteri konusu olmayacağını da unutmamalıyız. Sâdece mesir an’anemiz bile, bu şehre kimlik kazandırmak için kâfi gelir. Ve de bu özelliğiyle mesir korunmaya, yaşatılmaya değer en önemli târihî mîrâsımız içindedir.