Büyükleri rahmetle yâd etmek bizim geleneğimizdir. Asıl mesele onlar gittikten sonra değil yaşarken de kıymet bilmektir. Ancak giden anne babalarımız, dedelerimiz için özleyişler, hatıralar bize ne hoş gelir. Belki de bunun sebebi bizim de bir müddet sonra fani âleme göç edeceğimizdir.
Nesiller ilerledikçe, yerine yenileri geldikçe, eskilerle aradaki bağ gevşer ve zamanla hatırlanmayabilir. “ unutur uzak nesiller bazı hikâyeleri”.(Celil) Bizden önceki sevdiklerimizin, birçoklarının hayat telaşları, koşturmacaları, ancak bir eserleri veya hatırlayanları varsa canlıdır. Şairin dediği gibi,” Hiç durmadan zaman öğütür devreden bu çark, ölmek sırayladır, sıralanmakta varsa fark. “(Yahya Kemal)
Eski fakat eskimeyen hatırlayışlar, toplumlar, milletler için de geçerlidir. Emek harcamış, bir eser ve toprak bırakmış, sevilmiş kişiler gönüllerde taht kurar.
Manisa Şehri binlerce yıllar tutan tarihi içinde, bilinen az bilinen ve bilinmeyen nice medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. Magnetler, Etiler, Lidyalılar, Sasaniler, Makodenyalı İskender devletleri, bize ulaşan veya ulaşamayan eserleriyle nice hizmetler yapmışlardır. Sard’dan Ninova’ya kadar giden Kıral Yolu buradan geçmiştir. Manisa ve çevresi Türk Milletinin eline geçmeden önce en uzun süre Roma ve Bizans Devletlerinin hâkimiyetinde kalmıştır. 1071 Malazgirt Zaferi ile Anadolu toprakları Türklere açılmış ve kısa bir süre sonra Buralarda Anadolu Selçuklu Devleti ve çeşitli Beylikler kurulmuştur. Türkler hep batıya doğru bir yürüyüş içinde olmuşlardır. Bunlardan biri de Karahanlılar olmuştur. Fakat asıl göç dalgası 1200 li yılların başında bir kasırga gibi esen, girdiği her yeri yakıp yıkan, kalıcı olmayı düşünmeyen ve olamayan Cengiz Han ve Moğol istilası, Türk Boylarının daha hızlı ve yoğun bir şekilde Batıya göçmelerine hem de Anadolu Selçuklu Devletinin yıkılmasına sebep olmuştur.
Selçuklu devletinin dağılması ve Moğol istilasından sonra Türkmen Boyları batı Anadolu bölgelerine de yayıldı ve Anadolu’da çeşitli Türk beylikleri ortaya çıktı. Fakat bu devirlerde hala batı Anadolu İzmir ve Manisa çevresi Bizans hâkimiyetindeydi. Harzemşahlar’ın bir uç yöneticisi ve Kıpçak Türk’ü soyundan olan Saruhan Bey 1313 yılında Manisa’yı fethetmek için kuşatmıştı. Halk arasında hala canlılığını koruyan rivayete göre, “ Saruhan Bey şehre doğu tarafından hücum etmiş. Askerlerini çok göstermek için gece vakti, keçilerin boynuzlarına mumları yapıştırmış. Dağa ve Ovalara bu keçileri salmış. Düşman, askerlerin çokluğu ile telaşa düşmüş. Kırtık Deresinde büyük bir harb olmuş. Saruhan Bey, Bizanslıları horozlar öterken şehrin batısındaki Horosköy’e kadar sürmüş. O köyün adını bundan ötürü Horosköy koymuşlar. Güneş doğunca Bizanslılar yenilmiş. Manisa kalesi Türklerin eline geçmiş. Saruhan Bey, Kırtık/ Çaybaşı mevkiinden şehre girmiştir.” (Ç.Uluçay)
Saruhanoğulları Döneminde sınırlar Alaşehir’den İzmir körfezine, Bergama’dan Turgutlu ve Kemaliye’nin güneyine kadar olan sahadır. Bu beylik denizlere de ulaşmış Foça’daki Ceneviz kolonisini de haraca bağlamıştır. Saruhan Bey 1346 yılında vefat etmiş ve Manisa merkezdeki türbesinde ebedi dinlenmeye çekilmiştir.