Son yıllarda Mısır ve Suriyede meydana gelen olağanüstü gelişmelerden yola çıkarak Türkiye’nin bölge, Ortadoğu ve Afrika’da meydana gelen gelişmelere karşı duyarsız kalmayacağını bir kez daha görmüş ve tecrübe etmiş olduk.

Suriye örneğinden yola çıkarak diktatörlük ve diktatörlerin İslam dünyasına özgü bir yönetimmiş gibi lanse edildiği görülmektedir.

Diktatörlülüğün Ortadoğu’ya özgü bir kavram olmadığı, aksine diktatörlüğü Ortadoğu’ya  getiren uluslararası sistemin bölgedeki varlığının sebebi olduğunu bilmek gerekir.

Ülke yönetiminin kayıtsız şartsız bir kişiye bırakılması anlamında kullanılan diktatörlük kelimesinin kökenli batı kökenlidir, Latincedir.  Bunun anlamı ise diktatörlük yönetim şeklinin ilk olarak Batıda, Roma Cumhuriyeti döneminde uygulanmış olmasında gizlidir.

Ancak bu tür yönetim şekilleri farklı isimler altında hayatiyetlerini devam ettirmişlerdir. Başta Roma olmak üzere Avrupa’da yüzyıllarca devam eden baskıcı yönetimlere karşı verilen halk ayaklanmaları yerini modern cumhuriyete bırakmıştır.

Modern anlamda Amerikan bağımsızlık hareketi ve Fransız devrimi sonunda Avrupa ve dünyaya örnek model olarak sunulan seçkinlerin yönetimi olan batı tarzı cumhuriyet rejimi zamanla halk yönetimi halini alacaktır

Türk devlet ve medeniyet tecrübesinde ise yönetim Batı’dan çok daha farklı gelişmiştir. Türk yönetim şekli daha çok demokratik ve halk katılımcılığını ön plana alan kurultay, toy, divan, meşveret ve  meşrutiyet şeklinde devam etmiş nihayetinde cumhuriyete geçiş kolaylaşmıştır. 

Almanya, İtalya, İspanya gibi I. ve II. Dünya Savaşını ortaya çıkaran diktatörlük yönetimlerinin oluşum süreci tesadüf değildir.

Avrupa coğrafyasında yaptığımız kısa gezinti de görülecektir ki diktatörlüğün en azından bize ait bir kavram ve yönetim şekli olmadığını ortadadır.

Ancak ortada bir gerçek var ki Ortadoğu başta olmak üzere günümüzde baskıcı cumhuriyet yönetimleri ve krallıklar pratikte ülkelerini diktatörlükle yönetiyor!

Ortadoğu’nun tarihi seyri ve I. Dünya savaşında yaşanana gelişmelerle birlikte burada biraz durup düşünmek gerekiyor.

Ortadoğu başta olmak üzere birçok ülke yönetimlerinin Batının emperyalist amaçları uğruna seçilen yönetimler olduğu ve günümüz de yaşanan gelişmeler bağlamında bu anlayışın miadını doldurduğunu söylemek gerekir. Ortadoğu’da ve birçok ülkede yaşanan gelişmeler halk yönetimlerine doğru gidişin bir habercisi olarak okunması gerekir.

Hindistan, Mısır, Filistin, Irak, Suriye, Libya, Fas Tunus Cezayir... gibi ülkeler İngiltere, Fransa, İtalya gibi ülkelerin sömürge alanı ve oluşturdukları yönetim modelleri olduğu bir gerçektir. 

Ve daha da önemlisi Hindistan hariç tutulursa söz konusu topraklar Osmanlı Devletinden koparılan Batının işgal ve sömürge alanlarıdır! 

I. Dünya Savaşının sonunda kısmen sekteye uğrayan diktatörlük II. Dünya Savaşı öncesi Avrupa’da yeniden hortlamıştır.

II. Dünya Savaşının etkisiyle bir şekilde bırakmak zorunda kaldıkları ancak bırakırken kendi çıkarlarını koruyacak şirket ve yönetimleriyle varlıklarını sürdürdükleri bölgelerde son dönemde yeniden bir şeyler olmaya başladı. 

Afrika’da ve Ortadoğu’da yaşanan sömürgeci ülkelere karşı başlayan ve hızla güçlenen yeni süreç Batı’nın en büyük endişe kaynaklarından birisidir.

Unutulmamalıdır ki Türkiye’nin ve Türk dünyasının da içinde bulunduğu medeniyet havzası ve kültür hinterlandı Batı ve ABD’nin günün birinde çekip gitmek zorunda kalacağı alanlardır. Yeter ki yönetimler halkın dertlerini dinlesin ve yeter ki batının taşeronluğunu yapmaktan vaz geçsin!

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.