Ülkemiz deprem bölgesinde yaşanan acıları henüz unutamamış, depremzedeler henüz o travmayı atlatamamışken geçtiğimiz günlerde yaşanan sel felaketi yüreğimizi dağladı. Özellikle Şanlıurfa’da yaşananlar korkunç bir film sahnesi gibiydi.
Koca bir şehirde göz göre göre felaketin yaşanması ve elden bir şey gelmemesi çok acı bir durum. Bu doğa olayını sadece bir doğa olayı olarak değerlendirirsek bu acıdan hiçbir ders çıkarmamış oluruz.
Bakınız, ülkemiz çok kısa bir sürede, neredeyse aynı bölgede iki büyük acı yaşadı. Ard arda oldu, göz göre göre geldi. Yaşanan selden sonra bir takım gerçekler ortaya çıktı. Bunlardan birincisi kuraklık ve beraberinde getirdiği tehlike.
Bildiğiniz üzere yıllardır kuraklığı konuşuyoruz. Yıllardır susuzluğu konuşuyoruz. Yıllardır küresel ısınmayı konuşuyoruz. Bunu sadece ülkemiz değil, dünyanın bir çok bölgesi yaşıyor. Ancak ülkemizde değinmemiz gereken bir nokta daha var ki birazdan anlatacağım.
Öncelikle, kuraklığın üzerinde durmamız gerekiyor. Kuraklık yaşanan bölgede toprak katılaşıyor. Kuraklık olan bölgede yer yüzeyi aşağıya doğru sıkışıyor, sıkılaşıyor. Kuraklık olan ve kuraklık olmayan iki yer düşünelim. Kurak olmayan toprak daha kabarık olur. Bu toprağın gözenekleri vardır. Bu toprağa 1 bardak suyu ters kapatırsanız, lıkır lıkır aşağıda doğru emilir, çekilir. Ancak kurak olan, sertleşen ve gözeneklerini kaybeden toprağa aynısını yaparsanız bardağın içindeki su, bardağın içinde kalmaya devam eder. Su aşağıya geçemez, yeryüzeyinde kalır. İşte kuraklık, ülkemize böyle bir tehlike oluşturuyor.
Kuraklık ve bilinçsiz su kullanımı konusunda muhakkak birşeyler yapmalıyız. Ancak şimdi farklı bir konuya değineceğim, biraz önce bahsettiğim konuya. Şanlıurfa’da bir süre önce kurumlar tarafından oluşturulan bir rapor olduğu haberini gördük. Haberde yer alan rapora göre, olası bir durumda şehrin hangi bölgelerinde taşkın yaşanacağı nokta adres verir gibi belirtilmiş.
3 derenin taşabileceği ve nelere neden olabileceği anlatılmış. Ve yaşanan felakette tam da bu 3 noktada çok büyük acılar yaşanmış. Yani raporda herşey aslında önceden anlatılmış, resmen uyarılmış. Tıpkı Kahramanmaraş’ta 8 Ekim 2019’da yapılan ulusal deprem tatbikatı gibi. 7.5 şiddetinde bir deprem senaryosu ile etkilenebilecek çevre iller ve neler olacağının simülasyonunun yapılması gibi.
Bu iki acı olaydan sonra söylenebilecek tek şey, kurumlarımızın oluşturduğu hiçbir rapor rafa kaldırılmamalı. Kaldırılmış olan raporlar da tek tek raflardan indirilip derhal masaya konmalı!..