Anadolu, medeniyetlerin  beşiği. Şimdiye kadar keşfedilmiş ve keşfedilmemiş binlerce yıllık tarihe ışık tutan yüzlerce antik kent ve ören yerleri. Topraklarımızın üstü de altı da tarihsel miraslarla dolu. Bu tarihsel zenginlikleri ne kadar koruyabildik, henüz gün yüzüne çıkarılmamış olanları keşfedebilmek için çabamız ne oldu? Yoksa antik kentlerimizin, ören yerlerimizin birçoğunu  yıkılmaya yok olmaya mı terk ettik? Devletimizin bu konuda çağdaş bir kültür politikası var mı? Kültür ve Turizm Bakanlığı ve ilgili kurumlar, kültür varlıklarımızın, tarihsel zenginliklerimizin korunması, araştırılması halkla buluşturulması, gelecek kuşaklara taşınması görevini ne ölçüde gerçekleştirebiliyor? Yoksa müzeleri ,antik kentleri, ören yerlerini özelleştirerek benden gitti, ben karışmam mantığıyla mı hareket etmek istiyorlar?  Kültür ve Turizm Bakanlığı 2010 yılında ülkemizdeki 48 müzenin ve ören yerinin gişelerini özelleştirmişti. Gişelerin ve buralardaki satış noktalarının işletilmesini Türsab’a devretmişti. Bu özelleştirmenin ihalesinin yasaya aykırı olduğu ve devletin zarara uğratıldığı  gerekçesiyle Kültür Sanat ve Turizm Emekçileri Sendikası (Kültür Sanat Sen) da Ankara 3. İdare Mahkemesine dava açtı. Kültür Sanat Sen Başkanı Yavuz Demirkaya yaptığı açıklamada: müzelerin ve ören yerlerinin özelleştirilmesini öngören ihalenin yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle dava açtıklarını ve Ankara 3. İdare Mahkemesinin kendilerini haklı bularak iptal kararı verdiğini söylüyor. Bu konuda duyarlılığından ve çabasından dolayı kutlamak gerekiyor Kültür Sanat Sen’i. Ören Yerlerimizin antik kentlerimizin durumu maalesef içler acısı. Halkın belli bir kesimi hatta bir kısım yöneticiler bile müzeleri, ören yerlerini, antik kentleri hala taş yığını, çanak çömlek kırıntılarının olduğu yerler olarak görmektedir. Lidya’nın Başkenti, tarihte devlet adına ilk altın paranın basıldığı yar olan SARDES (Sart) antik kenti de diğerlerinden farksız. Sardes antik kentinde yıllardır Amerikalılar kazı çalışmalarını yürüttüler. Şu anda yer üstünde görünen kalıntıların büyük bir bölümü Roma-Bizans, Helenistik Döneme ait olanlardır. Sart yerleşim yerindeki müze ve yakınındaki Artemis Tapınağı, Kültür ve Turizm Bakanlığının 2010 yılında müzelerin ve buralardaki satış noktalarının modernizasyonu ve özelleştirilmesi kapsamında Türsab’a  verilmiştir. Bu  özelleştirme sonucunda söz konusu şirket Sarttaki müzenin ve Artemis Tapınağı’nın etrafını tel örgülerle çevirmiş, gezilebilmesi için 8 TL giriş ücreti koymuştur. Halkımızın  müzelere, ören yerlerimize, antik kentlerimize ilgisinin artırılması ve topraklarımız  üzerindeki tarihle buluşması için gereken özendirme yapılacağı yerde yapılan özelleştirmelerle halkı tarihsel varlıklarımızdan uzaklaştırmış olmuyor muyuz? Sart müzesinin ve Artemis tapınağının girişini özelleştirilir de hemen tapınağın yanından akan, pislik içindeki adeta etrafı bir çöplüğü andıran antik  Paktolaos çayına dönülüp bakılmaz ve burada bir çalışma yapılmaz…MÖ 7. Yüzyıldan itibaren adını Zeus’un oğullarından alan  Altolos(Paktolos Çayı)’ı  MS birinci yüzyıla kadar Sardes’e altın kırıntıları taşımış, Lidyalılar bu altını değerlendirmişler çeşitli eşyaların yanısıra ilk altın parayı basmışlardır. Yine antik  Sart Kentinin akropolüne çıkıp da çevreyi bir incelemek neden etkili ve yetkili kişlerin ilgisini çekmez? Sart Kalesi bölgeye tamamen hakim. Burası Sart’ın en yüksek tepesi. Karşısında Lidya Kral Mezarları ve Gölmarmara, arkada bembeyaz bir gelinlik giymiş başı dumanlı Bozdağ ve Çamur Banyoları, solda antik Paktolos Çayı… Lidyalılar ve burada tarihi yaşayanlar bölgenin en güzel yerine Akropolü kurmuşlar. Sart Kalesi büyük tehlike oluşturuyor. Bu civarda her an  kazalar yaşanabilir. Kale duvarlarının altı tamamen boşalmış durumda. Gerekli önlemler alınmazsa yıkılmak üzere. Yakında bu tarihsel değer- lerimiz yok olacak…Sardes antik kenti kurtarılmayı bekliyor. Burada  söylencelere de konu olan  bir de Kız Kalesi var. Kız Kalesinin durumu da önemli tehlike oluşturuyor. Tıpkı bir peribacasının şapkası gibi yukarda asılı kalmış her an kopma ve yıkılma olabilir. Burada da kazaların  yaşanmaması ve bu tarihsel yapının yok olmaması için yetkilileri  gelip görmeye, gerekli önlemleri almaya davet ediyoruz… Doğaya, çevreye, tarihsel miraslarımıza, kültür varlıklarımıza ne kadar duyarlı bir toplumuz? Sorun burada düğümleniyor. Padişahım çok yaşamantığından uzaklaşarak, okuyan,araştıran, inceleyen, sorgulayan, taleplerimizi demokratik ölçütler içinde dile getiren bir toplum olduğumuzda uygarlık savaşını kazanacağız. Doğaseverler, çevreciler, sivil toplum örgütleri, sendikalar, yöneticiler, öğretmenler… Tarihsel zenginliklerimize, kültür varlıklarımıza sahip çıkalım. Yağmalanmasına yok edilmesine seyirci kalmayalım. Çünkü geçmişi olmayanın geleceği de olmaz.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.