Çocuklarımıza küçük yaşta utanma duygusu, insan sevgisi, büyüklere saygı, çalışma şevki, devlet ve millet malını koruma duygusu, topluma hizmet, dürüstlük, yetim ve kul hakkına riayet gibi duyguları öğretmiyoruz, okuma yazmayı öğretmeyi eğitim zannediyoruz. Onların her isteğini yerine getiriyor, şımartıyor ve sonra da başa çıkamıyor, sonra da şikayetlere başlıyoruz, rüzgar eken fırtına biçiyor. Büyükler bozulmazsa küçükler bozulmaz.
Küçücük çocukların beynini yıkıyoruz, okuyup çok para kazanacak meslekleri seçmesini öğütlüyoruz. Bizler yaşamadık onlar ezilmesin deyip en pahalı ve en lüks kıyafetleri satın alıyor, onları israfa alıştırıyoruz. Eğitim ana kucağında, ailede başlar, hayatın her aşamasında ve toplumun her kesiminde ölünceye kadar devam eder. Ailede eğitim yoksa hiç bir yerde eğitim yok demektir.
Yokluk içinde büyüyenler daha çabuk olgunlaşıyorlar, hayatın acı yönlerini küçük yaşta öğreniyorlar, hayat mücadelesinde daha başarılı oluyorlar. Benim en başarılı öğrencilerim Anadolu'nun en yoksul yörelerinde okuttuğum yoksul aile çocukları olmuştur, şimdi onlarla gurur ve onur duyuyorum. Doğup büyüdüğüm Çukurova Bölgesinde en çok okumuş kişiler Toros dağlarındaki yoksul köylerden yetişmiştir. İlk görev yerim olan Kars Ticaret Meslek Lisesinde görev yaparken hiç unutmadığım ve halen çok üzüldüğüm bir hatıramı sizlerle paylaşmak istiyorum.
O yıllar anarşinin tavan yaptığı yıllar idi, Okul Aile Birliğimiz her gün yoksul 50 öğrenciye ekmek, helva, peynir, zeytin dağıtarak onların karnını doyuruyordu. Bir gün zemin kattan bağrışmalar gelince koşup kavgayı ayırdık, iki erkek öğrenci yumruklaşmışlar ve ikisinin de yüzü- gözü kan içinde idi. Kavganın sebebi ise son kalan ekmeği paylaşamamışlar, aç kalmamak için kavga etmişler, yıllar sonra bu öğrencilerden Ç.... köyünden A.... isimli öğrencimizin İstanbul'da bir Kamu kurumundan emekli olduğunu öğrendiğimde çok sevinmiştim. Eksi yirmi derece soğukta, kar ve tipi altında, donma, kurt saldırısı, tipi tehlikesine rağmen K...köyünden okulumuza yaya gelen erkek öğrencilerimizden biri ile Manisa merkezindeki bir bankada memur olarak karşılaşınca çok mutlu olmuştum, başarısının sebebini şöyle açıklamıştı: " Köyde hiç bir şeyimiz yoktu ya okuyacaktım ya da köyde çoban olacaktım."
Doğu Anadolu'da ve Doğu Karadeniz Bölgelerinde görev yaparken velilerimiz bizlere şunları söylüyordu: " Hocam, çocuklarımızı sizlere emanet ettik, bunları okutun da kendilerini kurtarsınlar, bizim gibi sefalet ve cehalet içinde kalmasınlar, eti sizin kemiği bizim" acaba günümüzde kaç veli böyle düşünüyor? Kars'ta akşamları köylerden gelerek bir toprak odada o soğukta yatarak okuyan öğrencilerimizin yanına ziyaretlerine gidiyordum öyle manzaralar görüyordum ki yanlarında ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Çok şükür o gençler kendilerini kurtardılar, onlarla irtibatımı devam ettiriyorum, iyi ki o saygılı, hırslı ve vefalı gençlerin öğretmeni olmuşum.
( DEVAM EDECEĞİM)