1990’lı yılların ortasından 2000’li yılların başına kadar Batılı sömürgeciler Afrika ve Asya’da altın, gümüş, pırlanta gibi herkesin değerine vakıf olduğu madenler için yerel halkları sömürürken henüz kimsenin ciddiye almadığı, yavaş yavaş kıpırdanmaya başlayan Çinliler aynı coğrafyalarda lityum madenlerini satın aldılar.
1980-1988 yılları arasında gerçekleşen İran-Irak Savaşı ve 1990-1991 yıllarında yaşanan Körfez Krizi sonrası dünyanın petrolle olan sınavının zirveye çıkışını ve Ortadoğu coğrafyasında 100 yıldır bitmeyen kapışmayı derinlemesine tahlil edip son damlasının tüketileceği zamana bir asırdan az bir zaman kaldığının bilinciyle araştırmalarına başlayan Çinliler dünyanın enerji konusundaki tek çıkışının “elektrik” kapısında beklediğini idrak edip, teknoloji üzerine çalışmalarını bu alanda yoğunlaştırdılar.
Bugün elektrikli arabaların ortaya çıkışı ve kullanılacak enerjinin depolama faaliyetinde lityumun kullanılmasında Çin’in rolü bu vizyonlarından ötürü çok büyük. Dolayısıyla elektrikli arabaların üretilmesinde hep bir adım öndeler.
Ne kadar önde olduklarını ifade etmek için sanırım şu bilgiyi paylaşmam yeterli: Bir elektrikli otomobilin bataryasını oluşturan parçaların %93’ü için tüm dünya Çin’e bağlı!
Çin hükümetinin ilmek ilmek dokuduğu bu plan çerçevesinde şu an elde ettiği gücün önümüzdeki 20 yıl için ne anlama geldiğini soran olursa en basit şekilde şöyle ifade edelim: Bu dünyayı taşımacılık üzerinden “ticareten” işgal planı.
Çin bu işe öylesine kafayı takmış durumda ki, teknik ve teorik üstünlüğü dünya çapında sürekli halde elde tutmak için müthiş bir sistem kurmayı başardı. Hükümet ülkedeki tüm araç üreticisi firmalarına oluşturdukları teknoloji ve tasarımı Pekin Üniversitesi bünyesindeki AR-GE bölümüne paylaşmayı ve ortak bir havuz oluşturmayı zorunlu tutuyor. Yani inanılmaz bir Know-how çığ gibi büyüyor…
Diğer yandan “Çip Meselesini Anlamak” başlıklı önceki makalemde ifade ettiğim üzere tamamen çiplere bağımlı hale gelen otomotiv sektöründe 1 numara olmak için çip teknolojilerini elde etmek ve geliştirmek için inanılmaz bir mücadele veriyor.
Batılı üreticilerin halen daha konfor, güvenilirlik ve teknik servisle sektörde ön planda olduğu ve Çinlilerin ise piyasadaki paylarını “ucuz fiyat” silahıyla artırmayı çalıştığı şu günlerdeki tablonun önümüzdeki 10 yılda başa baş ve çok çetin bir mücadeleyi resmedeceği düşünülüyor.
Bu mücadele elbette sadece otomobillerle sınırlı kalmayacak. Trenler, motosikletler, gemiler, yatlar ve daha niceleri arka arkaya gelecek…
Enerjinin dünyamızın en önemli değişkeni olduğu günümüz dünyasından geleceğe atılan bir kanca hükmündeki elektrikli araçların küresel manada siyasi, ekonomik ve askeri açıdan çok büyük dönüşüme sebep olacağı böylesine aşikarken ülkemizin de TOGG ile başlayan bu alandaki faaliyetlerini stratejik açıdan bir kez daha zihnimizde değerlendirmeli ve iş dünyasının siyaset ile işbirliği çerçevesinde tüm kuvvetimizle meselenin üstüne düşmeliyiz…