Boşanma hakkındaki hukuki mevzuat, tüm şahıs hükümlerin düzenlendiği Medeni Kanunumuzda, tafsilatı ile ortaya konmuştur. Kanun boşanma sebeplerini genel ve özel boşanma sebepleri olarak iki ayrı gurupta ele almıştır.
Genel boşanma sebebi, “evlilik birliğinin temelden sarsılması” bir diğer deyim ile “şiddetli geçimsizlik” kavramı altında ifade edilmektedir. Bu durum Kanunda, “evlilik birliğini, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenemeyecek derecede temelinden sarsılma” şeklinde açıklanmıştır. Bu nedenle, eşlerden mağdur olduğunu iddia eden taraf, ikamet ettiği yer Aile Mahkemesinde boşanma davası açabileceklerdir. Bu davada, davacı taraf karşı tarafın kusurlu bulunduğunu ispat etmek yükümü altındadır. Kanun koyucu genel kusurlu davranışları sayıp, adlandırmamıştır. Ancak uygulamada genel boşanma davalarında karşılaşılan kusurlu davranış örnekleri olarak, aşrı kıskançlık, bağımsız bir konut açamama, karşı taraf yersiz iftiralarda bulunma, aile içi özellik arz eden hususların şayi edilmesi gibi vakıalar çoğaltılabilir.
Ayrıca Medeni Kanun, taraflara özel bir sebebe dayanmadan, yine genel boşanma sebepleri içinde “Anlaşmalı Boşanma” imkanını da getirmiştir. Anlaşmalı boşanmada tarafların en az 1 yıldır evli olmaları şartı mevcuttur. Diğer yandan Mahkeme Hâkimi tarafları bizzat dinleyip, boşanma arzularının gerçeği yansıttığını müşahede etmesi ve kanaat getirmesi lazımdır. Hâkim, Her iki eşin de boşanmayı serbest iradeleri ile talep ve kabul etiklerini tespit ederek, boşanmanın sonuçlarını da düzenleyen anlaşma protokolünü, Kamu Düzenini de göz önünde tutarak, gerekirse değiştirerek karar verebilir.
Medeni Kanun’da sayılan “özel Boşanma Sebepleri” ise; Zina, Hayata kast, pek kötü muamele veya onur kırıcı davranış, küçük düşürücü suç işleme, haysiyetsiz hayat sürme, terk ve akıl hastalığı olarak belirtilmiştir. Bu sebeplerden bazılarının hususiyetleri mevcuttur.
Mesela, Zina sebebine dayalı boşanma davası açmak için, zina kesin bir boşanma sebebi iken, yani eşler için hayatın çekilmez duruma gelip gelmediğinin araştırılması bile gerekmiyor iken, karşı tarafın af etmesi veya durumu öğrenmesinden itibaren 6 ay içinde boşanma davasının açılmaması halinde bu dava hakkı düşer.
Hayata kast ve kötü muamele; öldürmeye teşebbüs, yaralama ve her türlü fiili veya psikolojik şiddet, ekonomik olarak baskı altına alma fiilleri bu kapsamda değerlendirilmektedir. Bu özel boşanma sebebi de af veya olayın vukuundan itibaren 6 ayın geçmesinden sonra ileri sürülemeyecektir.
Küçük düşürücü suç veya haysiyetsiz hayat sürme; bu hususun boşanma sebebi olması için, olayların evlilik öncesi değil, evlilik birliği içinde cereyan etmesi gerekir, örnek olarak hırsızlık, dolandırıcılık, zimmet, rüşvet gibi Kanunen de yüz kızartıcı suçlar veya kumarbazlık, madde bağımlılığı gibi haysiyet kırıcı davranış biçimleri karşısında diğer eş için mutlak bir boşanma sebebi doğmaktadır.
Müşterek konutu terk; terk sebebiyle boşanma davası açılabilmesi için Kanun “ihtar” şartı aramaktadır. Terk durumunun en az 6 ay sürmesi, terk tarihinden itibaren en az 4 ay sonra Noter veya Boşanma davasına bakan Mahkeme aracılığı ile, eve dönme çağrısı yapılması ve bu çağrıya yine 2 ay içinde olumlu dönüş olmaması halinde müşterek konutu terk, bir boşanma sebebi olacaktır. Ayrıca ortak konutu terke zorlama durumu var ise, zorlayan taraf içinde terk hükümleri uygulanacaktır.
Akıl hastalığı; böyle bir boşanma sebebi için, davanın açıldığı sırada, tedavisi imkânsız bir akıl hastalığı bulunduğunun, resmi sağlık raporları ile tevsik edilmesi durumunda, Kanunu düzenleme, diğer eş için mutlak bir boşanma sebebi olduğu kabul etmektedir.
Boşanma hangi sebebe dayanırsa, dayansın gerek eşlerin karşılıklı iradesi ile gerekse kamu düzeninden olduğu için, boşanmaya karar veren Hakimim görevi tahtında olduğundan, müşterek mallar, var ise çocukların velayeti ile anne ve baba ile görüşmesini sağlayacak Şahsi münasebet tesisi, nafaka ve tazminat talepleri hakkında, Mahkeme bir karar verilecektir.
Kısaca örnekleme gerekirse; 2006 yılından itibaren evlilik içinde edinilen malların ortak paylaşıma tabi olduğu, küçük çocukların velayetlerinin özel bir durum yok ise anneye verileceği, baba ile görüşmelerinin, hafta sonlarında yaş ve sair durumları uygun ise yatılı olarak şahsi münasebetlerinin mutlaka tesis edileceği, zarar gören ve destekten yoksun kalan eş ile reşit olmayan ve eğitimi devam eden çocuklara, karşı tarafın ekonomik durumuna uygun bir nafaka ödeme yükü altında olacağı, hatta şartları var ise kusurlu tarafın diğer tarafa maddi ve manevi tazminat ödeme mükellefiyetinin bulunduğunu da belirtmek isteriz.