Tarihçilerimizin her ikisi de Manisa lisesinin efsanevi tarih öğretmenidir.
Öğretmen kimliklerini hiçbir zaman terk etmemekle birlikte, her ikisi de zamanlarının yerelden başlayarak, genele uzanan, tarih araştırmacıları ve yazarlarıdır. Bugün dahi makale ve kitapları tarihçiler için müracaat eseri olmaya devam etmektedir. Hele Manisa tarihi için, eserleri kaynakların başında gelmektedir.
Çağatay Uluçay (1908-1970); 1935-1947 yılları arasında önce Manisa Orta Okulu, bilahare Manisa Lisesinde tarih ve coğrafya öğretmenliği yapmıştır. O dönem Kültür Bakanlığının, tarih ve coğrafya öğretmenlerini bulundukları bölgelerde Türk Tarih Kurumunun fahri üyeleri olarak, yerel araştırmalar yapmak üzere görevlendirmiştir. Önce Manisa Şeriye sicillerini derlemiş, tasnif etmiş ve bu sicil kaynaklarından başlayarak, Manisa Tarihini, yine kendisi gibi Manisa Ortaokul ve Lisesi Tahir Coğrafya öğretmeni olan İbrahim Gökçen ile birlikte kitaplaştırmıştır.
Ayrıca, Saruhanoğulları ve Eserlerine Dair Vesikalar, Manisa’daki Saray-ı Âmire ve Şehzadeler Türbesi, XVII inci Yüz Yılda Manisa’da Ziraat, Ticaret ve Esnaf Teşkilâtı, XVII. Asırda Saruhan’da Eşkıyalık ve Halk Hareketleri, Manisa Ünlüleri adlı eserleri yayınlamıştır.
Yayınlanan kitapların dikkat çeken bir başka tarafı, Manisa Lisesi ve Manisa Halkevinden neşredilmiş olmasıdır. Bu da dönemin Manisa’nın kültür hayatı için ne kadar verimli olduğunu göstermektedir.
Çağatay Uluçay, Manisa’dan sonra kalıcı olarak atandığı, İstanbul Çapa Yüksek Öğretmen Okulunda, tarihi araştırma ve yayıncılık faaliyetlerine devam etmiştir. Bu görevinin yanı sıra İstanbul’da da Topkapı Sarayı Müzesi arşivlerinin tasnifi ile vazifelendirilmiş ve bu çalışmasının semeresi olarak, Osmanlı saray ve Harem Hayatı üzerine yazdığı makale ve kitapları bugün dahi araştırmacılar için, kütüphanelerdeki ilk müracaat eserleri olmuştur.
Çağatay Uluçay, Yine bu dönemde, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından iki yıllığına Londra’ya gönderilmiş, İngiltere’de özellikle British Library ve Public Record Office’de araştırmalar yapmış, İngiltere’de on sekiz ay kaldıktan sonra Türkiye’ye dönüşü sırasında kısa bir müddet Fransa’da Bibliothèque Nationale ile İtalyan arşivlerinde çalışmış ve İtalyan arşivlerinde bulunan Türkçe belgeleri incelemiştir.
Bütün bu çalışmalarının neticesi olarak, 10 ciltlik Manisa tarihini önceleyen ve bütün bir Osmanlı Tarihini kapsayan ansiklopedik kitap çalışmasını planlamış olmasına rağmen, maalesef ilk cildini yazdıktan sonra geçirdiği bir hastalık sonrasında vefatı ile bu projesi tamamlanamamış ve bazı diğer çalışmaları gibi neşredilmemiştir. Bu ilk cilt çalışması değerlendirip basılabilmesi için, mirasçıları tarafından, Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tarih Bölümüne teslim edilmiş olup, bu da henüz yayınlanmamıştır.
İbrahim Gökçen (1904-1958); 1936-1957 yılları arasında, Manisa Orta Okulu ve Manisa Lisesinde tarih ve coğrafya öğretmenliği yapmıştır. Aynı zamanda ressam olup, başta Manisa’nın tarih değerleri olmak üzere Manisa’yı resmeden birçok tablolar meydana getirmiştir. Mesela Üzüm salkımı tutan kız veya Manisa’da bir düğün alayı çok bilinen resim çalınmalarındandır. Ayrıca tarihi eserlerin kara kalem ile eskizlerini yapmıştır. O’ da Manisa Şeriye sicilleri üzerinde uzun, uzun çalışmış ve Manisa Tarihine Genel Bir Bakış (Çağatay Uluçay’la birlikte),“XVI ve XVII Yüzyıl Vesikalarına Göre Manisa’da Deri San ’atları, Sicillere Göre XVI. Ve XVII Asırlarda Saruhan Zaviye ve Yatırları, 16 ve 17 Asır Sicillerine Göre Saruhan’da Yürük ve Türkmenler, Manisa Tarihinde Vakıflar ve Hayırlar, Tarihte Saruhan Köyleri, Turist Gözüyle Manisa (Çağatay Uluçay ile birlikte) gibi Manisa tarihi ve kültürüne, bu gün de ışık tutan eserler meydana getirmiştir.
İbrahim Gökçen de çalışma arkadaşı Çağatay Uluçay gibi, İstanbul Çapa Yüksek Öğretmen Okuluna tayin olmuş ise de Manisa hiç dilinden düşmemiş ve aynı sene içinde beyin kanamasından 54 yaşında vefat etmiştir. Arkadaşı Çağatay Uluçay, İbrahim Gökçen’in vefatı üzerine kaleme aldığı bir anma yazısında; “Bu ders yılı başında İstanbul’a tayin edilmişti. Fakat içi hala Manisa’da yaşıyordu. İstanbul’a hiç alışamadı. Her fırsatta Manisa’nın lafını etti. Manisa’da bulunduğu yirmi iki sene zarfında hep Manisa’dan tablolar çizdi. Şiirlerinde Manisa’yı dile getirdi. Kitaplarında Manisa’yı konuşturdu. Manisa kültürüne hizmet edenlerin başında yer aldı. Tesellimiz şu ki, İbrahim Gökçen, bizim gibi dünyadan göçüp gitmedi. O geriye miras bıraktığı kıymetli eserleriyle tarihe mal oldu; asırlarca sonra gelenler onun yazdığı eserleri gözden geçirdikçe ona dua edecekler ve adını hürmetle ve minnetle anacaklardır” diyerek, bu günlere bıraktığı kültürel mirasa işaret etmiştir.
Her ikisi de Manisa aşığı, idealist Cumhuriyet öğretmeni, Tarihçi-yazar Çağatay Uluçay ve İbrahim Gökçen ikilisine, Manisalılar olarak vefa borcumuzu yerine getirebildik mi? Diye düşünmemiz gerektiğine inanıyorum. Çağatay Uluçay adının bir okula, İbrahim Gökçen adının da bir bulvara verilmiş olması yeterli değildir. Onlar esas itibariyle, ömürlerini vakfettikleri çalışmalarının semeresi olarak kaleme aldıkları makaleler ve yayınladıkları ve dahi hazırlayıp yayınlayamadıkları kitapları ile yaşayacaklardır. Halbuki ancak bir kısmının ismini zikrettiğimiz yayınların hiçbiri (birkaç istisna) kitap piyasasında mevcut değildir. Manisa Üniversitesi ve yetişmiş insan kaynağı ve de günün ekonomik ve teknolojik imkânları ile Her iki değerimizin tüm yayınları, iki ayrı külliyat halinde-toplu olarak yeniden basılıp dağıtılmalıdır. Bu basım-yayım, birçok örneğini gördüğümüz gibi tek seferlik olmamalı, devamlı ulaşılabilir ve alınabilir olmalıdır. Bu vefakârlığı yapabilecek kurum ve kuruluşların, kendisine görev edinmesinin zamanı gelmiş ve geçmektedir.
Bu vesile ise Manisa Tarihinin yılmaz savunucuları ve sevdalıları Çağatay Uluçay ve İbrahim Gökçen’ rahmet ve minnet ile anmaktayız.