Bir Ülkeye yapılan hücum ve müdahalenin çeşitli şekilleri vardır. Bunlardan biri olan Misyonerlik faaliyetlerinde ön plana çıkarılan bir diğer kavram Evangelizm ve evangelizasyon olmuştur. Gerçeği, Hıristiyan mesajının/öğretisinin ya da iyi-haberinin bütün insanlara iletilmesi anlamına gelmektedir. Misyoner teşkilatlarıyla dünyanın dört bir tarafında Hıristiyanlık propagandasını yürütülmektedir. Amaçlarını gerçekleştirmek için, Katoliklerin en büyük hamisi Fransa olmuş, Ortodoksları Rusya, Protestanları İngiltere ve Amerika himaye etmiştir.
Bu misyonerlik faaliyetleri yeni bir haçlı seferidir. Yalnızca dini maksatlarla yapılmamaktadır. Ticari iktisadi ve siyasi menfaat ve getiri düşünülmüş, sömürü ve sömürgecilik esas gaye olmuştur.
“Katolik, Protestan ve Ortodoks misyonerlik örgütlenmeleri, 19. yüzyılda, tarihin daha önceki hiçbir döneminde görülmemiş boyutta, dünya çapında misyonerlik faaliyetlerinde bulunmuşlar, Amerikalı misyonerler de Osmanlı topraklarında çok büyük boyutta faaliyet başlatmışlar, ” Bu mukaddes ve vaad edilmiş toprakların silahsız bir haçlı seferiyle geri alınmasını sağlamak" için çalışmışlardır.
Sanayi devrimiyle güçlenen batı dünyası gözünü kaynakları bol diğer alanlarına çevirmiştir. O zamanlar, Osmanlı Devleti ise güçten düşmüş bir vaziyetteydi. Biz yazımızda Amerika üzerinden bu faaliyetleri değerlendireceğiz. Düşünceleri, tüm insanları Protestanlaştırmak fikrini temel alarak yeni ve örgütlü misyonerlik cemiyetlerinin oluşumuna girişmişlerdi. Bu şartlar altında 1810 yılında Boston’da kurulan Amerikan Bord Örgütü’nü (ABCFM) ile Kutsal Toprakları ve Hıristiyanlığın ilk dönem kiliselerini kapsayan Anadolu topraklarını sınırları içerisinde bulunduran Osmanlı Ülkesi faaliyet sahası olarak belirlenmiştir.
1846’da İngiltere’nin de yardımlarıyla Osmanlı Devletindeki ilk Protestan kilisesi açılmış, Protestan cemaatinin Hükümet tarafından resmen tanınması ise 1850 yılında gerçekleşmiştir. 19. Yüzyılın ikinci yarısında Anadolu’da çok az sayıda Amerikan vatandaşı bulunmasına rağmen, aynı dönemde Anadolu vilayetlerinin birçoğunda Amerikan konsolosluğu açılmıştır.
Bu Örgüt dediğimiz gibi yalnızca dini gayelerle hareket etmemiştir. 1920 de İzmir’de iki tane ticari büro açmış, 1930 yılındaki Amerika’yla yapılan ticaret andlaşmasıyla geniş ticari ve sosyal haklar elde etmiştir. Türkiye’yi bölümlere ayırmışlar: Avrupa Türkiyesi Misyonu, Filibe, Selanik ve Manastır'ı içine almış bulunuyor ve bölgedeki Bulgarların bilinçlendirilmesi için çalışılıyordu. Diğer taraf: doğu, batı ve merkezi olarak, Osmanlı Türkiye’si üç bölgeye ayrılmış ve o bölgelerde istasyonlar açılmış, birçok misyoner papazı ülkemize yollamıştır. Anadolu topraklarını karış karış gezmişler, bizi bizden daha iyi tanımışlardır. Bunlar dini tebligatlara başlamışlar, Ülke içindeki farklı mezhebe sahip Hıristiyanlardan da tepki almış, Onları ve Türkleri kendi çizgilerine getirememişler, bunun üzerine Ermeniler üzerine yoğunlaşmışlar onlarla yoğun bir işbirliğine girmişler Anadolu’da bir Ermeni devleti kurulması için çalışmalar yapmışlardır.
Kendi din, dil ve kültürlerini yayabilmek, amaçlarına ulaşmak için okul, matbaa ve hastane gibi kurumları açmış, kitap, gazete, dergi ve broşür basıp dağıtmışlardır.
Amerikalı misyonerler Anadolu’nun önemli bölgelerinde misyon hastaneleri açmışlardır. Hastaların oldukça uzak yerlerden gelerek, kendi istekleri doğrultusunda ulaştıkları misyon hastaneleri misyonerlik çalışmaları için eşsiz bir faaliyet sahası olmuştur.
Ülke adeta bir baştan bir başa misyonerler tarafından açılan okullarla donatılmıştır. Devletin bazı bölgelerindeki eğitim ve öğretim kurumlarının yetersiz olması, misyoner okullarına olan ilgiyi arttırmıştır. Açılan misyoner okullarını sayısı 400’ü geçmiştir. Devletin zayıfladığı dönemlerde azınlıkların ayaklanmaları sonucunda Batılı devletlerin de yardımlarıyla birer bağımsız devlet haline gelmelerinde misyonerlerin eğitim faaliyetlerinin büyük etkisi olmuştur.
Amerika resmi veya gayri resmi olarak, Osmanlı Ülkesinde konsolosluklar açtı, isyanları teşvik etti, onları silahlandırdı, isyan eden, suç işleyen, kanunsuz işler yapanları korudu ve gerçeklerin aksine, ülkede zulüm yapıldığı, çok kimsenin öldürüldüğüne dair yalan bilgileri ülkelerine yolladılar ve orada kamuoyu oluşturdular. Devletin idaresine müdahale edip Beyrut Valisini bile değiştirdiler.
Türk idaresi gerekli tedbirleri alıp bazı yasaklar getirince veya sonu gelmez ve uygunsuz taleplere karşı çıkınca çeşitli bahaneler öne sürerek savaş gemilerini, 1901senesinden itibaren birçok kere Akdeniz’e getirdiler ve sonra da İstanbul’a yollamakla tehdit ettiler.
Velhasıl yazılacak anlatılacak çok olay daha vardır. Bu bitip tükenmez oyunları bilmek ve unutmamak lazımdır.